İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve “Çinlileştirme” Politikaları

Çin Hükümeti, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde camileri yıkıyor.

Avustralya Stratejik Politikalar Enstitüsü (ASPI), 24 Eylül’de Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve Çin’in bölgedeki asimilasyon politikalarıyla ilgili bir rapor yayımladı. Raporda, Çin’in Sincan bölgesinde Uygur Türkleri ve Müslüman azınlıklara ait pek çok mezar, kültürel yapıt ve caminin sistematik bir şekilde yok edildiği öne sürüldü.

Çoğunluğu 2017 ve sonrasında olmak üzere, bölgede bulunan 16 bini aşkın caminin Çin hükümetince tahrip veya yok edildiği belirtiliyor. Çin hükümeti rapora ilişkin olarak “iftira niteliğinde söylenti” ve “yalan” ifadelerini kullandı.

“Yeniden eğitim” kampları, BM tarafından insan hakları ihlali sayıldı.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde “Çinlileştirme” politikaları kapsamında Uygur Türkleri ve Müslüman azınlıklar birçok insan hakları ihlaliyle karşı karşıya. Çin’deki Türk ve Müslüman azınlıkların kültür ve kimliklerinden uzaklaşması için zorla kamplara alındığı ve insanlık dışı muamele gördükleri pek çok kez haber konusu edilmişti.

“Yeniden eğitim” kamplarında azınlıkların maruz kaldığı insanlık dışı muamele Birleşmiş Milletler tarafından “insan haklarının ihlali” olarak değerlendirilmişti. Uluslararası camianın Çin’e bu konudaki defalarca uyarısına rağmen, raporlar kampların sayısında artış olduğuna işaret etmekte.

Azınlıkların “Çinlileştirilmesi” politikası ve kültürel çeşitlilik


Sincan bölgesinin 10. yüzyılda Moğolların yönetimine geçmesi ve İslam’ın bölgede yaygınlaşmasıyla bölgede kültürel, etnik ve dini çeşitlilik artış gösterdi. Bu çeşitlilik, geçmişte olduğu gibi günümüzde de Çin Komünist Partisi tarafından tehdit unsuru olarak görülmeye devam ediyor.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2014 yılındaki sızdırılan bir konuşmasında “dini aşırılığı kınadığını” belirtmiş, bu konuşma ile de Türk ve Müslüman azınlıkların Çinlileştirilmesi politikası yeniden gündeme gelmişti.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Çin’e büyük tepki

Son günlerde kamuoyunda yankı uyandıran konu, 6 Ekim BM 75. Genel Kurulu’nda yeniden gündeme geldi. ABD, İngiltere ve Almanya’nın da dahil olduğu 39 ülkenin Çin yönetimine Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında zorla tutulan Uygurları derhal serbest bırakması çağrısında bulundu. Çağrı metninde ayrıca BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve bağımsız gözlemcilerin, bölgedeki insan hakları ihlalleri gerekçesiyle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaret etmesi istendi.

Genel kurulda Türkiye, Sincan’daki Uygur Türkleri ve Müslüman azınlıklarla ilgili kamuoyuna yansıyan manzaradan duyduğu endişeyi dile getirirken, “Çin ile ikili düzeyde doğrudan ve yapıcı diyaloğu sürdüreceğini” belirtti. 39 ülkenin çağrısında ise Türkiye imzası yok.

Çin bu tepkileri ne kadar dikkate alır?

Çin’in bölgede uyguladığı politikalara karşı daha önce Türkiye’nin de dahil olduğu 23 ülke Çin’e insan haklarına saygı çağrısında bulunmuştu. Bu bağlamda Çin şeffaflığa ve azınlıkların haklarına saygıya davet edilse de, ciddi yaptırımlar söz konusu değil.

Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olması ve güçlü küresel konumu, ciddi yaptırımları engelleyen bir unsur. Ayrıca Çin’in iç siyasetinde etkin bir kontrol mekanizması oluşturabilecek bir toplumsal yapıya sahip olmayışı, çok-sesli ve -kültürlü demokrasinin önünü kesmekte.