İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sıcak Denizlere İnmek: Rusya’nın Suriye’deki Askeri Varlığı

‘’Rusya’nın en önemli hedefi sıcak denizlere inmektir.’’ Herhalde gördüğümüz tarih derslerinden bu cümleyi hatırlamayan yoktur. Dünya’nın yüz ölçümü bakımından en büyük ülkesi olan Rusya, Asya kıtasının çok büyük bir kısmını kaplamaktadır. Bu yüz ölçümü içerisinde petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarına ve birçok değerli madene sahiptir. Fakat içinde sıkıştığı coğrafi hapishane, kendisinin dünya ticaretindeki en aktif denizlerden biri olan Akdeniz’de faaliyet gösterememesine yol açmıştır.

Çarlık Rusya, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu olarak adı ve yönetim şekilleri tarihsel süreç içimde her ne kadar değişse de Rusya’nın Akdeniz’e inmesi çıkar çatışması yaşadığı ülkeler tarafından kısıtlanmıştır. Rusya’nın Akdeniz’e açılabilmesinin en kolay yolu Karadeniz, Boğazlar, Ege Denizi ve Akdeniz güzergâhını izlemesidir. Rusya Akdeniz’e inmeyi sadece ticari amaçla değil Akdeniz’deki enerji ve askeri üstünlük statüsünden de mahrum kaldığı için istemektedir. Yüzyıllardır hedeflediği “sıcak denizlere inme” politikasını günümüzde bölgede müttefik ülkeler bularak gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Tartus Deniz Üssü

1971 yılında Sovyetler Birliği ve Suriye arasında imzalanan anlaşma gereğince Suriye’nin Tartus limanında kurulan Rus Deniz Üssü hala aktif olarak kullanılıyor. Bununla birlikte Tarus limanı Rusya’nın Akdeniz’deki tek askeri üssüdür. Akdeniz’de konuşlu Rus savaş gemilerinin bakım ve onarım faaliyetleri için açılan tesis 2017 yılında Rusya ve Suriye arasında yapılan anlaşma ile 49 yıl daha faaliyet gösterme hakkı elde etmiştir. Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşta Rus askerlerinin Suriye’deki olaylara müdahalesinde aktif görev üstlenen Tartus Deniz Üssü’nde hala 1700 Rus askeri personeli görev yapıyor.

2011 Suriye İç Savaşı ve Lazkiye Üssü

2011 yılında Suriye’de Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan iç savaş ortamı Batılı askerlerin, Türkiye’nin ve Rusya’nın ülkedeki çıkarlarını ön plana çıkarmıştır. Bunun sonucunda da Esad Rejimi ve Rusya arasındaki mutabakat çerçevesinde Rus askerinin Suriye’de konuşlandırılması sağlanmıştır. Hali hazırda bir deniz üssüne sahip olan Rusya iç savaşın sürdüğü Suriye’de bir de hava üssü elde ederek Suriye’deki belirleyici aktörlerden biri olmuştur. 2012 yılında Lazkiye Havaalanı’nda bulunan Himeymim Hava Üssü (Bassel El-Esed Hava Üssü) Rus Hava Kuvvetleri’nin kullanımına tahsis edilmiştir. Hali hazırda 2 bin askeri personelin görev yaptığı Himeymim Hava Üssü’nde rejim güçlerine yönelik eğitim faaliyetleri de yönetilmektedir. 2016 yılında rejim güçlerinin kontrolündeki bölgelerde güvenliğin sağlanmasının ardından askeri gücünün bir kısmını çekse de Rusya hala Lazkiye’de S-400 hava savunma sistemleri ve bombardıman uçakları ile varlığını sürdürüyor.

Rus Askerinin Varlığı Suriye’de Dengeyi Sağlıyor

2011 yılında başlayan iç savaş birçok aktörün jeopolitik olarak kıymetli bir ülke olan Suriye’deki çıkar arayışlarını gözler önüne serdi. ABD ve Amerika destekli terör örgütlerinin varlığının ve IŞİD’in yükselişinin yanında Esad rejimine destek veren Rusya da sahneye çıktı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, 2020 yılında vermiş olduğu bir röportajda Rus askerlerinin Suriye’deki İslamcı gruplara ve Batılı güçlere karşı bir denge oluşturduğunu ifade etti. Rus askerlerinin Esad rejimine destek amacıyla geldiğini belirten Esad, Rusya’nın varlığını Batı’nın emperyalist girişimlerine yönelik bir sigorta olarak görüyor. Bununla birlikte Suriye’deki ilk askeri operasyonunu 2015 yılında düzenleyen Rusya, karakol ve kontrol noktası düzeyinde rejim bölgesindeki birçok askeri noktaya da erişmiş durumda. Bu durum da Rusya’nın Suriye’deki iç savaşın günün birinde sonlanması durumunda geri çekilmeyeceğini tam aksine bölgede kalıcı bir güç olacağını gösteriyor. 2015’ten bu yana sıcak çatışmalara giren Rus askerleri şu ana kadar 100’e yakın kayıp verdi. Her ne kadar Suriye stratejisini Akdeniz’e yani sıcak denizlere inme politikası olarak görse de veya Suriye’nin batısında askeri olarak konuşlansa da Rusya’nın hesaba katmadığı bir şey var. O da Ortadoğu’ya neresinden adımını atarsa atsın bataklığa batmaya başlayacağıdır. Tıpkı diğer dış güçler gibi…