İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İsrail Demokrasi Protestoları Samimi Değil

Aşırı sağcı Benjamin Netanyahu hükümetinin yasamanın yetkilerini önemli ölçüde yürütmeye devredecek ve yargının bağımsızlığını etkisiz hâle getirecek yasa önerisine karşı on binlerce İsrailli protestolarına bir aydır devam ediyor.

Netanyahu, geçtiğimiz ay ülke tarihindeki en sağcı hükümeti oluşturan aşırı milliyetçi ve muhafazakar partilerin oluşturduğu bir koalisyonun başına geçerek tekrardan başbakanlık koltuğuna oturdu. Gelir gelmez mahkemelerin yetkilerini kısıtlayan yasa önerisini sundu ve halktan büyük tepki aldı. Öyle ki İsrail sokakları, 1982 yılında aşırı sağcı İsrailli milislerin Sabra ve Şatila adındaki Filistinli mülteci kamplarını basıp binlerce Filistinliyi katletmesinin ardından onlarca yıl sonra ilk defa bu büyüklükte bir protestoya sahne oldu.

Protestolarda sergilenen “Çocuklarımız Diktatörlükte Yaşamayacaklar!” pankartları göstericilerin ana kaygısının demokrasinin ülkedeki geleceği olduğunu açıkça gösteriyor. Bir diğer yaygın slogan ise protestoların sadece solun mücadelesi olmadığını ülkedeki tüm ideolojilerin ve grupların mücadelesi olduğunu vurguluyor. İsrail Eski Dışişleri Bakanı Tzipi Livni de protestolar için devleti hep beraber koruyacağız çünkü o hepimiz için derken aynı noktaya parmak basıyor. 

Her ne kadar teoride doğru söylemler olsa da pratikte çok farklı uygulamalara sahne oluyor. Protestoların ilk zamanlarında bir Filistin bayrağı açıldıktan sonra organizatörlerin bayrağı zorla yere indirmesi ve bu olaya tepki olarak binlerce “demokrasi ve eşitlik” savunucusu protestocuların İsrail bayrağı dalgalandırması somut bir örnektir. Eğer orada protestocular işgali de kınayan söylemlere yer vererek bir tepki gösterseydi onların gerçekten tamamen demokrasi yanlısı olduklarına inanabilirdik. Protestocuların orada savundukları ve ellerinden gitmesinin korkusunu taşıdıkları şey adil ve kapsayıcı bir yargı sistemi değil sadece halkın belli bir grubunun haklarını savunan eşitsiz ve dışlayıcı bir adalettir. Protestocular amacına ulaşıp hükümetin yargı reformu önerisini geri aldırmayı başarırsa ülkede Yahudiler için demokrasi en az sorunla devam edebilir ancak Filistinli İsrail vatandaşları için baskıcı bir rejim ve işgal bölgelerindeki Filistin halkı için askeri despotizm sürecektir. Çünkü protestoların hedefi bu durumu değiştirmek değil sadece İsrail’deki Yahudi halkının refahıdır. 

Dahası protestolar devam edip Netanyahu hükümeti istifa bile etse (çok düşük bir ihtimal) bu ahlaksız durumda değişiklik olmayacaktır. Mesele, işgal bölgelerindeki Filistinliler olduğunda İsrail sağının ve solunun aralarındaki fark belli olmayacak kadar küçüktür. İsrail devletinin bu karakteristik özelliği de düzenlenen “demokrasi yanlısı” protestolarda bir kez daha belli olmuştur. Eğer göstericiler niyetlerinde samimi olabilselerdi işgal altındaki topraklarda uygulanan apartheid rejime de karşı çıkıp protesto etmeleri gerekirdi. Bir Filistin bayrağına bile olan tahammülsüzlükleri gösterilerin siyonist karakterini ve vicdandan yoksun yönünü gösteriyor. Sadece halkın ayrıcalıklı bir kesimine uygulanan sistem demokrasi diye tanımlanabilir mi? Eğer tanımlanamıyorsa sistemin savunucularının kendini demokrasi savunucusu diye tanımlaması insanlık komedisidir. Eğer bir gün İsrail’de ırksal üstünlüğe karşı ve halkların eşit haklarla yaşadığı bir hukuk sistemi için mücadele verilir, eylem düzenlenirse o zaman demokratik ve vicdanlı bir eylem olur.