İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransa Almanya İlişkileri Neden Kritik Önem Taşıyor?

Putin’in Ukrayna’yı işgal etmesiyle beraber savaş, onlarca sene sonra Avrupa kıtasına geri geldi. Putin’in bu hamlesi Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinin stratejik hesaplarını radikal bir biçimde değiştirmekle kalmayıp yeni bir tür Soğuk Savaş’a da ortam hazırlamış oldu. Değişikliklerin en büyüğü ülkelerin savunma ve güvenlik stratejilerinde yaşandı. Rusya’nın yarattığı tehdit AB ülkelerini kendi savunmaları için daha fazla yatırım yapmaya zorladı. Savunma ve güvenlik kapasitesine yatırım yapan ülkelerin başında kuşkusuz Almanya geliyor. Geçtiğimiz aylarda Almanya Başbakanı Scholoz’un, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı gerekçesiyle savunma harcamalarını artırma kararı aldıklarını belirterek 100 milyar euroluk özel bir fon kurması ve Rusya’nın saldırılarından sonra “Dünya artık önceki dünyayla aynı değil.” demesi Almanya’daki güvenlik stratejisinin dönüşümünün somut kanıtlarıydı. Almanya’da savunma ve güvenlik alanında yaşanan bu paradigma değişiminin nedenleri sadece Avrupa’nın göbeğindeki en kalabalık nüfuslu ve en büyük ekonomiye sahip ülke olmasıyla sınırlı değil. Bilindiği gibi geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında Avrupa’yı kasıp kavuran savaşlara yol açan ülkeın başrolü Almanya’ydı. Ancak savaş sonrası süreçte Almanya, yüzyılın ilk yarısındaki saldırganlık tutumundan çok farklı bir şekilde pasifist bir politika izlemişti. Daha doğrusu diğer ülkeler tarafından buna mecbur bırakılmıştı ve mecburiyetin sonucunda yüzyılın başındaki agresif ülke, barışçıl tüccar ve üreticiler ülkesi haline dönüşüp bir ihracat devi haline geldi. Ancak Putin’in işgal girişimi Almanya’nın sonsuza kadar pasif bir ticaret ülkesi olamayacağını gösterdi. Yıllar süren göreceli barış içinde geçen ve stabil yıllardan sonra Avrupa tekrardan askeri bir tehdit altında ve tehdidi bu sefer egemen bir güç olarak kendileri göğüslemek zorunda. Bu bakımdan Avrupa Birliği’nin en güçlü ekonomisine sahip olan Almanya’nın yeni konjonktürde oynayacağı rol kritik öneme sahip.

Avrupa’nın geleceğindeki diğer kilit devlet ise Fransa. Avrupa Birliği içerisinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde koltuğu bulunan ve nükleer güce sahip olan tek üye olarak Fransa’nın yeni Almanya ile kuracağı ilişki Avrupa’nın güvenliği ve AB’nin geleceği açısından oldukça büyük önem arz ediyor.

Rusya’nın işgal girişimi AB’nin yumuşak güç olarak tanımladığı siyasi gücünün ne kadar kısıtlı olduğunu gösterdi. AB’nin siyasi gücünün zayıflığını onun siyasi strateji bakımdan dağınık olup tek bir sese sahip olmayışına yorabiliriz. Avrupa içerisindeki hedef ve vizyon farklılıklarını en belirgin şekilde Fransa ve Almanya arasında görüyoruz. Fransa, savaş sonrası düzenin çözülmesini kendi gücünü ve egemenliğini hâkim kılmak için bir fırsat görüp ona yönelik hamleler yaparken, Almanya ise bu radikal değişimi ekonomik modeli için tehdit olarak görüyor. Ayrıca iki ülkenin enerji politikalarındaki farklılıklar da göze çarpan başka bir uyumsuzluğu oluşturuyor.

Jeopolitik tansiyonun hızla tırmandığı bu zamanlarda iki ülkenin aralarındaki sorunları ve şüpheleri gidermeye çalışıp ortak bir siyasi stratejik çerçeve üzerinde anlaşmaları AB’nin geleceği için oldukça hayati önem taşıyor.