İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dün Dünde Kalmaz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar’da Dünya Kupası’nın açılışı dolayısıyla liderlere verilen resepsiyonda Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile selamlaşıp tokalaştı ve iki gün önce de “Esad ile görüşme olabilir. ” dedi.

Hükümete yakın bir akademisyen, gazeteci veya yazar olsaydım, “Türkiye tarihinin en başarılı dış politikasında yeni bir halka” diye giriş yapardım. Fakat gerçekler ne yazık ki böyle değil. Erdoğan’ın 10 yıl önce “Hedef 2023” diyerek yola çıktığı ve Pan-İslamist bir bakış açısıyla ortaya koyduğu Osmanlıcılık politikasından 2023 seçimlerini kazanmak için tamamen vazgeçtiğini görüyoruz. Kurulduğu günden beri Türkiye’nin Ortadoğu’da oluşturduğu dengeli politikaya verilen reklam arası sona erdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar’dan dönerken gazetecilere “Bir süreç başlayabilir demiştik. Böyle bir sürecin başlaması için burada bir adım atılmış oldu ve hayırlısıyla görüşmeleri yaptık.” dedi. Bugün de Esad ile görüşme sorusuna benzer bir yaklaşımla cevap veren Erdoğan: “Olabilir, siyasette biliyorsunuz küslük, dargınlık olmaz. Eninde sonunda, en uygun şartta adımlarınızı atarsınız.” yanıtını verdi.

Elbette ki görüşmeler gerçekleşmeli. Bununla ilgili kesinlikle bir problemim yok fakat eleştirmemek için de çok az neden var. Yıllardır gerçekleri görmezden gelerek Mısır-Türkiye, Suriye-Türkiye ilişkilerini çıkmaza sokup yıllarca körü körüne bunu savunursan, uluslararası ilişkilerdeki temel kavrayışlarından “Devletler arasında sürekli dostluk da küslük de olmaz.” prensibini görmezden gelirsen, ülkeler ile kendi kendine kavga çıkarırsan, tabii ki de eleştirilirsin. 

2011 Arap ayaklanmalarının ortasında Erdoğan; İhvancı hareketinin peşine takılıp  Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılmak isteyen, Mısır’da Mursi’yi destekleyip 2 milyar dolar bağış yapan, Abdülfettah es-Sisi’ye “katil, zalim,darbeci” diyen kişiydi. Türkiye’nin Suriye ve Mısır ile esasen bir anlaşmazlığı olmamasına rağmen ortaya çıkan problemlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel kavgasına dönüştüğünü söylesek çok da yanlış olmaz.

Bugün görülen değişim kıymetli evet ama bu inat uğruna kaybedilenler çok daha kıymetliydi. Yüzlerce şehit verdik. 8 milyon kayıtlı/kayıtsız göçmenle iç içe yaşamaya başladık. Tarihi birlikteliğimize rağmen Mısır’ı Yunanistan’a doğru iterek Mavi Vatan’ı riske attık. Mısır ve Türkiye, Akdeniz’in en büyük iki kıyıdaşıyken Yunanistan, Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail’in ortak çalışmalarına karşı sessiz kaldık. Bu sebeple, yaşananların sadece Süleyman Demirel’inDün dündür bugün bugündür.” demagojisini yapıp dış politikada değişiklik yaptık diyerek anlatılabileceği bir konumda değiliz. Çünkü Erdoğan 11-12 yıldır böyle karar verdi ama sonuçlarını hep birlikte yaşadık. Yanlış anlaşılmasın Erdoğan’ı “Neden barıştın?” diye değil, “Neden Mısır ve Suriye ile ilişkilerimizi bozdun?” diye eleştiriyorum.

Arap coğrafyasında yaşayan insanların çok iyi bildiği bir söz vardır: “Mısırsız savaş, Suriyesiz barış olmaz.” Biz bu gerçeği 12 yıl boyunca görmezden geldik. İki devletin rejimlerinin ne olduğu tartışılır olsa da ciddi devletler olduğunu unuttuk. Diplomatik mekanizmaları sayesinde kuralları, izlenecek yolu, diplomasiyi ne kadar iyi bildiklerini de… Barışalım deyince, Beşşar Esad da Abdülfettah es-Sisi de kollarını açarak bizi beklemeyecekler. Normalleşmek adına kozun kendi taraflarında olduğunu bilecekler. Zor iş, çok zor…