İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Avrupa’nın Çin atağı tesadüf mü?

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Nisan ayının başında ziyaret ettiği Çin’de küresel finans dünyası için ilginç sayılabilecek bir çıkışa imza attı. ABD dolarını hedef alan Batılı lider, “Bağımlılığı azaltmalıyız” mesajı verdi.

Çin’e yaptığı ziyaret dönüşü uçakta Politico’nun ve Fransız gazetecilerin sorularını yanıtlayan Macron, ABD ile ilişkilerde önemli mesajlar verdi. Avrupa’nın “ABD’nin takipçisi” olması yolundaki baskıya direnmesi gerektiğini savunan Macron, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu en büyük risklerden birinin kendisinden kaynaklanmayan krizlere yakalanmak olduğu görüşünü dile getirdi.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ülkenin liderliğine 3. kez seçilmesinin ardından ilk görüştüğü liderin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olması ve Ukrayna krizine yönelik bir ‘barış planı’ sunması Avrupa’dan Asya Pasifik’e yapılan ziyaretleri artırmış görünüyor. Mart sonunda İspanya Başbakanı Pedro Sanchez Pekin’e yaptığı ziyarette verdiği mesaj “Başkan Şi’yi barış planını Ukrayna hükümetinden ilk elden öğrenmesi için Devlet Başkanı Zelenskiy ile görüşmeye teşvik ettim” oldu.

Avrupa’da süren bir kriz, savaş var. Ancak Avrupa Birliği’nin son dönemde özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile Ukrayna ve özellikle Rusya konusunda yavaş yavaş görüş ayrılığının başladığını görüyoruz. Bir takım yükümlülükler altına giriyor ama Avrupa giderek bu sürecin kendi ekonomisine zarar verdiğini gördü. Çünkü durum Avrupa’da neredeyse ekonomik hayatı durdurdu, bütün gündem savaş üzerine.

Aslında mesele Avrupa Birliği ve ülkelerinin Amerika ve NATO’nun Çin ile ilişkileri daha düşük seviyede tutma, ötekileştirme, düşman ve rakip ilan etme sürecine en başında beri karşı çıkması. Çünkü Çin son dönemde AB’nin en büyük ticari ortağı konumunda. 2019’un sonu 2020’nin başında Kapsamlı Yatırım Anlaşması’nı imzaladılar. Çin’le çok önemli ticari alanlarda yeni süreçler başlatacaklarken, Amerika bunu engelleme adına savaşı da bahane ederek yeni bir süreç başlattı.

Avrupa artık Amerika Birleşik Devletleri’nin o eski gücünde olmadığını da görüyor. Ukrayna savaşında ABD’nin o eski kudretli zamanında olmadığını çok net olarak gördüler. ‘Korkak’ bir Amerika’nın olduğunu düşünüyorlar. Körfez Savaşı’nda, 11 Eylül sonrası Irak’ın işgalinde, Afganistan’ın işgalinde daha kararlı olan ABD’nin Ukrayna meselesinde bu kararlılıkta olmadığının farkındalar ve bu Amerika için kendi çıkarlarını feda etmek istemiyorlar. 

Mevcut durumda dünyanın çok kutupluluk söylemi üzerine iki kutba bölünmüş durumda. Bir tarafta Rusya ve Çin, diğer tarafta ABD konumlanmış durumda. Rusya trenini kaçıran Avrupa ülkeleri Çin meselesinde aynı şeyi yaşamak istemiyor. Bu sebeple Çin ile ilişkileri sıkı tutmaya başladılar. Macron oraya bir mesaj taşımaya değil, mesaj vermeye gitti.

Verilen mesaj şu; Fransa Asya Pasifik’te sizinle ya da Çin ile bir şekilde var olacak. Bir sonraki adım, Çin bir blok olarak ortaya çıktığı için Rusya ile Fransa’nın da bu süreçte özel bir ilişki geliştireceğini bize gösteriyor. Gelinen noktada, Avrupa Birliği savaş, ABD’nin düşmanlaştırması gibi süreçleri tekrar masaya yatırdı. Kurumsal olarak Avrupa Birliği Amerika’yla hareket ediyor gibi gözüküyor. Ancak bireysel olarak bu birliği oluşturan ülkelerin dış politikaları bunu göstermiyor. Almanya Çin ile ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor. Şimdi de Fransa var.

Öyle ya da böyle dün yaşadığımız dünyanın bugün değişmekte olduğunu ve yarın kesinlikle değişeceğini gözlemleyeceğiz. Hiçbir denklem , hiçbir senaryo geçmişte ABD hegemonyasındaki düzene geri dönüşe dair bir işaret vermemekte. Yarın dünyası farklı olacak.